Şehzade gerçek aşkı nasıl buldu?
Eski zamanlarda bir padişahın yiğit mi yiğit bir
oğlu vardı. Bu genç şehzade hem iyi silah kullanır, ahlâkıyla ve güzelliğiyle
bilinirdi.
Bir gece padişah, ülkesini kendisinden sonra yönetecek
olan oğlunun rüyasında öldüğünü görür. Bütün dünya gözüne önemsiz bir çöp
yığını gibi gelir. Üzülmeye ve kederlenmeye başlar. Yüreği o kadar sıkılır ki,
yaşamaktan bıkmıştır artık.
Fakat bu bir rüya demiştik ya, uykusundan uyanır.
Aklı başına geldikten sonra sevinir. O kadar ki hayatında hiçbir şeye bu kadar
sevinmemiştir. Üzüntüden ölecek hale gelen ve artık ölmek isteyen padişah, bu
sefer de sevincinden ölecek hale gelir.
Gördüğü rüyanın etkisiyle, soyu sopu devam etsin
diye oğlunu evlendirmeye karar verir ve:
-Eğer oğlum rüyamda gördüğüm gibi ölürse, torunum
babasından sonra onun yerine geçer, der.
Böylece padişah, soyunun sürüp gitmesi için, oğluna
iyi huylu, güzel, terbiyeli bir kız bulmayı düşünür. Araştırır, sorar, yoksul
ama çevresinde dürüstlüğüyle tanınmış bir adamın kızını oğluna almayı düşünür.
Bu haber saraydakilerin pek hoşuna gitmez. Padişahın karısı padişaha:
-Evlilik dengi dengine olmalı. Sen yanlış hareket
edip, oğlumuzu bir fakirle evlendiriyorsun, diyerek itiraz eder.
Bunun üzerine padişah:
-Tertemiz, suçsuz birisine fakir diyerek onu hakir
görmek günahtır. Unutma ki onun gönlü zengindir. Gönül zenginliği, Allah’ın
sevdiği kulu için bir lütuftur, der.
Şehzadenin annesi:
-Ne çeyiz getirecek? Tabii ki hiçbir şey. Halbuki
zengin bir kızla evlenseydi, şehirler, kaleler, inciler, altınlar bizim olurdu,
diye ekledi.
Padişah artık sinirlenerek:
-Hadi git işine! En güzel evlilik ve hayırlısı böyle
olandır, demiş.
Bu tartışma sonucunda padişahın dediği olur. Oğluna
bu asaletli kızı alır. Gelin gerçekten çok güzeldir. Güneşin doğuşunu andıran
bir güzelliği vardır. Kızın yüzü gibi huyu da anlatılamayacak derecede
güzeldir.
Sonunda şehzade ile bu kızın nikâhları kıyılır.
Artık padişah çok huzurlu ve mutluydu adeta sevinçten uçuyordu.
Fakat kader bu ya, akıl sır ermezmiş. O ülkede
yaşayan büyücü bir kadın varmış. O da padişahın oğluna yani şehzadeye gönül
vermiş. Büyücü kadın şehzadenin o kızla evlenmesine o kadar kızdı ki, kötü bir
büyü yaptı. Bu büyü etkili oldu. Şehzade bu büyü ile büyücü kadına âşık oldu.
Güzel eşinden ve her şeyden bir anda vazgeçti.
Doksan yaşında olan büyücü kadının ayaklarına
kapandı. İhtiyar büyücü şehzadede ne akıl bıraktı, ne de fikir.
Şehzade tam bir yıl ona esir oldu. Bu süre içinde
şehzade zayıfladı, güçten düştü, adeta eridi bitti. Herkes şehzadenin bu haline
üzülmeye başladı. O ise her şeyden habersiz büyücüye olan aşkından sarhoştu.
Diğer tarafta dünya padişaha zindan olmuştu. Çaresiz
kalmış, gece gündüz dua etmeye başlamıştı. Kurban kestiriyor, yoksullara yardım
ediyor, oğlunun bu durumdan kurtulması için hiçbir çareden kaçınmıyordu. Fakat
bütün bunlara rağmen şehzadenin büyücüye olan aşkı her gün biraz daha
artıyordu.
Padişah bu işte ilâhî bir sır olduğunu, Allah’a
yalvarıp yakarmaktan başka bir çare olmadığını düşündü. Secde ederek sürekli
dualar ediyordu. Padişahın bu duaları sonunda başka usta bir büyücü padişahı
ziyarete geldi.
Padişah büyücüye:
-Oğlum elden gidiyor, mahvoldu, dedi.
Büyücü:
-Ben onu kurtarmak için geldim. Bütün büyücüler
içinde bunu yapacak başka biri yoktur. Yalnız ben varım. O ihtiyar büyücünün
hakkından yalnız ben gelebilirim. Onun yaptığı büyüyü bozmak için geldim.
Şehzade daha fazla solmasın diye buradayım, der.
Ve devam eder:
-Seher vakti, mezarlığa git. Oradaki falan mezarı
aç. İçinde düğümlü bir ip göreceksin, onu al ve bana getir.
Padişah usta büyücünün dediğini yapar. Büyücü
düğümleri çözer ve şehzadeyi yaşlı kadının elinden kurtarır. Şehzade kendine
geldiğinde hemen saraya, babasının yanına koşar. Babasının karşısında yerlere
kadar kapanır, yeri öper.
Oğlunun yaşlı büyücüden kurtulmasına sevinen padişah
şenlikler yapılmasını emreder. Bütün halk da bu işe sevinir. Ayrıca şehzadenin
eşi, muradına erememiş o yoksul kız da sevinir.
Padişah muhteşem bir düğün yapılmasını ister. Bu
düğünde bütün yoksullar dilediğince yer, içer. Şehrin kedi ve köpekleri bile
nasiplerini alırlar.
Büyücü kadın ise kederinden ölür. Şehzade nasıl olur
da bu çirkin kadına gönül verdiğine şaşar kalır, bir türlü anlayamaz.
Şehzade düğün gecesi gerdeğe girince, güzeller güzeli,
ay yüzlü bir eş görür. Aklı başında gider. Tam üç gün kendine gelemez. Üç gün
üç gece bu halde kalır. Halk onun bu baygın yatışından dolayı çok üzülür.
Padişah yataklara düşer.
Şehzâde üç günün sonunda gül suları ve ilaçlarla
kendine gelebilir. Yavaş yavaş her şeyi farketmeye başlar. Bir sene sonra
padişah oğluna:
-Oğlum, o eski sevgiliyi bir hatırla bakalım, der.
Şehzade babasına:
-Ben aldanış diyarının kapısından kurtuldum, baba.
Artık mutluluk ve neşe yurdundayım, cevabını verir.
aşk mesajları
YanıtlaSil