Yoksa tavşan kim olur ki!
Ormanın kralı aslan, vadideki av hayvanlarını çok
korkutmuştu. Hayvanlar çok huzursuzluk yaşıyorlardı. Aslan, bazen saklandığı
yerden çıkıyor, hayvanlardan birini kapıyor, afiyetle midesine indiriyordu. Bu
yüzden hayvanların yaşadığı vadi, korkulu bir mekan haline gelmişti.
Vadideki hayvanlar bir gün bir araya gelerek, aslanı
alt etmenin yollarını konuşmaya başladılar. Aralarında karar vererek aslanın
yanına gittiler:
-Kralımız! Biz senin ihtiyacın olan yiyecekleri
getiririz. Bundan böyle sen avlanmaya
çıkma, av peşine düşerek bizleri korkutma ve bu vadiyi bize zehir etme,
dediler.
Buna karşılık aslan:
-Sizlere güvenebilsem dediğinizi yaparım, ama ben
sizlerden vefa değil, her zaman hile gördüm. Ben insanların yaptıkları
hilelerden çok çektim. O yılanlar, akrepler tarafından çok sokuldum, der.
Hayvanların hepsi birden:
-Çekinmeyi bırak, kralımız! Çekinmek kişiyi kader
hükmünden kurtaramaz, dediler.
Bu konuşma aslan ve av hayvanları arasında bir hayli
uzadı. Sonunda av hayvanları aslanın güvenini kazanmayı başardılar ve anlaşmaya
vardılar. Her günün payı aslana
gidecekti. Kim kurada çıkarsa o gün aslanın yemeği olacaktı.
Bu ölüm kurası, döne dolaşa tavşana gelince, tavşan:
-Bu eziyet ne zamana kadar sürecek? Diye söylendi.
Buna karşılık hayvanlar:
-Bunca zamandır biz sözümüzde durduk ve sıra ile
canımızı feda ettik. Sen de inatçılık etme de, adımızı kötüye çıkarma. Hemen
git ve aslanı kızdırma.
Tavşan:
-Dostlarım, bana ne olur kızmayın. Bir hile ile ona
oyun oynayacağım. Bu hile ile siz de, ben de bu beladan kurtuluruz.
Hayvanlar:
-Bizim sözümüzü kulak ardı etme. Tavşan olduğunu
unutma ve haddini bil. Sen nasıl konuşuyorsun? Daha güçlü olan hayvanlar bunu
düşünmediler. Senin başına bir gelecek var.
Tavşan da:
-Dostlarım! Bu sözleri bana Allah ilham etti. Bunun
için böyle bir düşünceye kapıldım. Siz beni küçük olduğum için küçümsüyorsunuz
ama meselâ bir arıda olan başarı kimde var. Allah’ın ipekböceğine verdiği
hüneri, bir fil bilebilir mi?
Buna karşılık hayvanlar:
-O zaman ne düşünüyorsan, onları yap bakalım...
Tavşan:
-Her sır ortaya atılmaz. Çünkü işin sonunda ne
olacağını bilemezsin. Bir sırrı iki kişiye söylersen, hiçbir anlamı kalmaz.
Tavşan bir süre aslanın yanına gitmedi. Sonra kalkıp
kuvvetli aslanın yanına vardı. Bu gecikmeden dolayı aslan çok kızmış ve
kükremeye başlamıştı. Kendi kendine:
-Ben zaten o alçakların sözüne güvenilmez, demiştim.
Onların hep bir ağızdan konuşmasına aldandım. Artık onlara inanmayacağım.
Bu öfke içinde kükrerken, tavşanın uzaktan gelmekte
olduğunu gördü. Tavşan korkusuzca ve küstahça koşuyordu. Kızgın ve asık
suratlıydı. Çünkü suçlu gibi görünmemeliydi. Cesur ve korkusuz gözükerek
şüpheleri üzerinden atması gerekiyordu.
Tavşan yanına gelince aslan:
-Ben öküzleri parçalamış, erkek aslanların
kulaklarını burmuş bir kahramanım. Sen kim oluyorsun da benim emrimden dışarı
çıkıyorsun.
Tavşan:
-Aman efendim, bağışlayınız ama bir sözüm var,
dinleyiniz.
Aslan:
-Senin gibi ahmağın ne sözü olur ki? Bir kralın
önüne böyle mi gelinir? Senin başını kesmek gerek.
Tavşan:
-Kralım, adam olmayanı adam yerine koy, zulüm görmüş
ve canı yanmış birinin sözlerine kulak ver. Bağışlanmayı hak etmesem de beni
bağışla.
Ben evden yola çıkmış, arkadaşımla beraber
huzurunuza geliyordum. Arkadaşlarım, başka bir tavşanı da bana yoldaş ederek,
siz kralımızın yanına yollamışlardı.
Yolda önümüze çıkan bir aslan, yanımdaki arkadaşıma
saldırdı. İkimizin canına da kasdetti. Ben de bize saldıran aslana dedim ki:
“Biz padişahlar padişahının kullarıyız, bize sakın dokunma” fakat o hain aslan
sinirlendi ve dedi ki:
- Padişahlar padişahı dediğin de kimmiş. Benim
huzurumda öyle adam olmayanın adını ağzına alma. İkiniz de bana saygısızlık
ederseniz hem sizi, hem de padişahınızı parçalarım.
Ben de buna karşılık dedim ki:
-Bana izin verin de, bir kere padişahım aslana bir
görüneyim, ona senden haber edeyim.
O aslan da bana:
-Arkadaşını rehin olarak bırak. Ona çok yalvardım
ama beni dinlemedi ve arkadaşımı rehin aldı sadece beni bıraktı.
Aslan:
-Gidelim bakalım, o bahsettiğin aslan nerededir?
Doğru söylüyorsan önden git, gidelim de cezasını verelim. Eğer söylediklerin
yalansa, başına gelecekleri tahmin et.
Tavşan aslanı düşünmek için bir kılavuz gibi öne
geçti. Önceden işaretlediği bir kuyuya doğru yürümeye başladı. Tavşan derin bir
kuyuyu tuzak yapmıştı.
Her ikisi de kuyunun bulunduğu yere yaklaştılar.
Kuyunun yanına gelince aslan, tavşanın geride kaldığını gördü ve şöyle dedi:
-Niçin ayak sürüyorsun? Geri kalma önden yürü.
Tavşan:
-Ayağım nerede? Korkudan bende el ayak kalmadı
kralım. Yüzümü görmüyor musun? Betim benzim sapsarı oldu, dedi.
Aslan:
-Şu hastalık laflarını bırak da, neden geriden
geliyorsun onu söyle, dedi.
Tavşan:
-Bahsettiğim aslan bu kuyuda oturuyor. O burada, her
tehlikeden uzaktır.
Aslan:
-Korkma, yanıma gel. Benim açacağım yara, onu
mahveder. Bakalım burada mı?
Tavşan:
-Ben zaten bir kere yanmışım, bir daha oraya
yaklaşamam. Ama kucağına alırsan, o zaman kuyuya bakabilirim, demiş.
Böylece aslan, tavşanı kucağına aldı. O da aslanın
korumasında kuyuya kadar sokuldu. Kuyuya baktıklarında su içinde aslanın ve
tavşanın aksi görüldü. Aslan suda düşmanını ve kucağında tavşanı görünce,
tavşanı bıraktı ve kuyuya atladı. Kazdığı kuyuya kendisi düşmüştü. Yaptığı
zulüm kendi başına gelmişti.
Tavşan kurtulduğu için sevinçle müjde vermek üzere
hayvanların bulunduğu ovaya doğru koşmaya başladı. Aslanın kuyu içinde
inleyerek öldüğünü görünce, çayıra doğru koşuyor ve oynuyordu.
Durumu öğrenen bütün hayvanlar etrafını sardılar ve:
-Ne olursan ol, canımız sana feda olsun. Sen sağol.
Bir kere daha anlat, bunu nasıl başardın?
Tavşan:
-Dostlarım! Benim başarım Allah’ın yardımıyla oldu,
yoksa bir tavşan kim oluyor ki!...
Yorumlar
Yorum Gönder