Davut (a.s.) Ve Miskin Adam
Davut a.s. zamanında bir adam
herkesin yanında daima şöyle dua ederdi:
- Ya Rabbi, bana zahmetsiz,
eziyetsiz bir rızık var. Beni tembel, hor, hakir ve miskin yaratan sensin.
Öyleyse benim rızkımı da çalışmadan ver. Ya Rabbi, senden zahmetsiz, eziyetsiz
ve ummadığım bir rızık istiyorum. Zaten istemekten başka bir şeye çalıştığım
yok ki.
Adam gündüz gece, sabah akşam
demeden bu duaya devam etti. Halk onun bu sözlerine, dua edip durmasına
gülerdi.
- Bu sersem ne söylüyor,
diyorlardı, rızık kazançla, zahmet ve meşakkatle kazanılır. Herkes bir sanat,
bir iş tutturmuş, rızkını öyle elde ediyor. Rızıklar sebeplere yapışılarak
kazanılır. Davud Peygamber (a.s.) bile bu kadar yüceliğine rağmen çalışıyor.
Bu kadar mucizesi var, yine de Allah (c.c.) onun bile rızkını çalışmadan
vermiyor. Zırh yapmadıkça, zahmet çekmedikçe rızkı gelmiyor. Bu adam ise bunca
adiliğine rağmen ticaretsiz eteğini kârla doldurmak istiyor.
Kimisi alay edip:
- Haydi yürü, rızkın ulaştı,
müjdeci geldi, diyordu. Kimisi gülüyor:
- Sana gelenden bize de ver,
diye alay ediyordu.
Adam, halkın kınamasına,
alayına aldırış etmez, duayı niyazı
azaltmazdı. Bu şekilde şehirde meşhur oldu. Bu haliyle darbı mesel
haline geldi.
Nihayet bir gün kuşluk çağında
yine ağlayıp inleyerek bu şekilde dua edip dururken, evine doğru bir öküz
koştu. Boynuzu ile kapıya vurup kilidi kırdı, eve girdi. Adam da hemen
sıçrayıp öküzü bağladı, hiç beklemeden boğazını kesti.
Öküzün sahibi onu görüp:
- Ey öküz hırsızı, dedi, bana
borçlusun. Neden öküzümü kestin, nerde insafın?
- Ben Allah'tan rızık istiyor,
dua edip duruyordum, dedi adam. Duam kabul edildi, o benim rızkımdı, tutup
kestim.
Bunun üzerine öküzün sahibi
öfkelendi, adamın yakasına sarıldı, birkaç sille vurdu. Onu yakasından çekerek
Davud (a.s.)'un yanına götürmeye başladı. Bir yandan da:
- Müslümanlar, buraya gelin de
bu adamın saçma sapan laflarını duyun, diyordu. Müslümanlar, Allah için
söyleyin, hiç dua ile benim malım onun malı haline gelir mi?! Kör dilenciler
de gece gündüz dua edip duruyorlar, ama ellerine bir dilim ekmekten başka ne
geçiyor?!
- Öküzün sahibi haklı, diyordu
ahali, hiç dua bir şeye sahip olmaya sebep olur mu?! Şeriat'te bu var mı?!
Öte yandan, öküzü kesen adam
da şöyle diyordu:
- Ya Rabb, ben ne vakit
körcesine dua ettim. Senden başkasına ihtiyacımı söyledim mi?! Dilenci bilgisizlikle halktan bir şeyler
umar, ben senden başkasına niyaz etmedim ki!
Öküzün sahibi ona dönüp:
- Allah'a yakınlıktan dem
vurma, dedi, sen gönlü ölmüş birisin. Böylece Davud (a.s.)'un evinin kapısına
geldiler. Hz. Davud dışarı çıkınca:
- Ne var, ne oldu, dedi.
- Ey Allah'ın peygamberi, dedi
davacı, öküzüm bu adamın evine girmiş, o da onu kesmiş. Neden benim öküzümü
kesmiş, sor da söylesin.
Öküzü kesene dönüp:
- Ey adam, dedi Davud (a.s.),
neden sana haram olan o öküzü boğazladın? Delil göster!
- Ey Davud, dedi adam, yedi yıldır Allah'a dua
ediyorum, O'ndan helal ve zahmetsiz rızık istiyorum. Bu dualardan, bu niyazlardan
sonra bir de baktım ki evime bir öküz girmiş. Duam kabul edildi diye sevindim,
buna şükür için öküzü kestim.
- Bu sözleri bırak, dedi Hz.
Davud, davana şer’i delil getir. Delilsiz bir hüküm vermemi reva görür müsün?!
Öküzü satın mı aldın, sana miras mı kaldı, yoksa sana birisi bağışladı mı? Bu
müslümanın malını geri ver. Paran yoksa borç al, öde!
Bunun üzerine adam binlerce
elem içinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Öyle bir ağlayış ağladı ki,
Davud (a.s.)'un gönlü yerinden oynadı.
- Ey öküzün sahibi, dedi, bana
bugün mühlet ver, halvete girip namaz kılayım da Allahu Teala'dan bir işaret
bekleyeyim.
Davud (a.s.) halvete gireceği
yere gidip kapısını kapattı, dua etti. Allahu Teala bu işin gerçek yüzünü ona
gösterdi.
Ertesi gün iki davacı ile halk
gelip Davud (a.s.)'un huzurunda toplandılar. Davacı aynı iddiayı tekrarladı,
ağır sözler söyledi. Davud (a.s.) ona:
- Sus, dedi, bu davadan
vazgeç, öküzü bu müslümana helal et ve yürü git! Madem ki Allah senin sırrını
açmadı, buna şükret de sükut et!
- Bu nasıl hüküm, dedi öküz
sahibi, bu ne biçim adalet! Benim için yeni bir Şeriat mi ortaya çıkaracaksın?
Bir yandan da halka dönüp:
- Ey ahali, diyordu, gelin de
şu zulmü görün!
Bunun üzerine Hz. Davud:
- Ey inatçı, dedi, o halde
bütün malını, mülkünü hemen ona bağışla. Yoksa, bak sana söylüyorum, işin fena
olur, yaptığın zulüm ve cefa ortaya çıkar!
Adam bu söz üzerine başına
topraklar saçmaya, elbisesini yırtmaya başladı:
- Zulmünü artırıp duruyorsun,
dedi.
Adam bir müddet söylenip
durdu, Davud (a.s.)'u kınadı, bunun üzerine Davud (a.s.):
- Senin gibi bir eşeğe
çerçöple saman bile çokken hala baş köşeyi gözetiyorsun öyle mi? O halde
çocukların da, karın da öküzü kesen adamın kölesi oldu. Şimdi yürü git!
Davacı bunun üzerine iyice
kendinden geçti, iki eline iki taş alıp göğsünü dövmeye başladı. Halk da Davud (a.s.)'u
kınıyordu.
- Ey seçilmiş peygamber,
dediler, bu sana yakışmaz. Çünkü apaçık bir zulüm bu, hiçbir kabahati yokken
bir mazlumu kahrettin!
Bunun üzerine Davud (a.s.):
- Ey ahali, dedi, artık o
gizli şeyin ortaya çıkması zamanı geldi. Hepiniz toplanın da şehirden dışarıya
çıkıp o sırrı öğrenelim. Filan ovada büyük bir ağaç vardır, dalları gürdür,
geniş bir yeri kaplamıştır, işte o ağacın kökünden bana kan kokusu geliyor. O
güzel ağacın kökünde kan var. Bu inatçı adam, onun altında efendisini öldürdü.
Allah'ın hilmi bunu şimdiye kadar örttü. Fakat o buna hiç şükretmedi. Efendisinin
çoluk çocuğuna ne bayramlarda ne de kandillerde bir şey verdi. O biçarelerin
hallerini hatırlarını sormadı, eski haklarını aklına bile getirmedi. Şimdi de
tutmuş, bir öküz için efendisinin oğlunu yere vuruyor. Günahının perdesini
kendisi kaldırıyor, yoksa Allah (c.c.) suçunu örtüyordu.
Halk şehirden çıkıp o ağaca
doğru yürüyünce Davud (a.s.):
- Önce şu zalimin ellerini
bağlayın, dedi, ondan sonra da adalet bayrağını ovaya dikelim.
Sonra adama dönüp:
- Ey köpek, dedi, sen bu
adamın babasını öldürdün. O zatın kölesiydin, bu yüzden kanını döktün. Onu
öldürüp malını mülkünü zaptettin. Karın onun cariyesiydi, onunla birlik oldun
da bu kötü işi yaptın. O cariyeden ne doğduysa bu adama aittir. Çünkü sen bir
kölesin, eline geçen onundur. Sen Şeriat ve adalet arıyordun değil mi, işte
sana Şeriat ve adalet! Sen burada efendini ağlata ağlata öldürdün. Efendin sana
"Aman yapma, etme!" diye yalvarıyordu. Korkunç bir hayal gördün,
korkup acelenden bıçağı da adamcağızın başıyla birlikte toprağa gömdün, işte
adamın başı da, bıçak da şurada gömülü. Haydi, şurayı kazın! Bu köpeğin adı da
bıçakta yazılı.
Yeri kazdılar, bıçak da, kesik
baş da ortaya çıktı. Halk galeyana geldi. Hz. Davud öküzü kesen adama:
- Ey hak sahibi, buraya gel,
hakkını al, dedi. Aynı bıçakla o adamın
kısas edilerek öldürülmesini emretti.
Allah'ın hilmi müdarada
bulunur. Fakat adam haddi aşınca iş değişir, sırlar meydana çıkar.
Mevlana'dan Hikayeler Blog
Yorumlar
Yorum Gönder