Münafıkların Mescid-İ Dirarı
Münafıklar, İslam dinini sözde
yüceltmek için bir cami yapmaya koyuldular. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
mescidinden başka bir mescid inşa ettiler. Döşemesini, kapısını, tavanını
tamamladılar. Bununla cemaati parçalamayı amaçlıyorlardı.
Yalvararak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
yanına gelip, huzuruna deve gibi çöktüler.
- Ey Allah'ın Resulü, dediler,
lütfedip o mescide kadar zahmet buyur. Diledik ki oraya bir garip gelirse
kalacak yeri olsun, bu hizmet konağında ikrama ersin. Böylece din etrafa
yayılsın. Bir an orayı şereflendir, mescide iltifat et!
Bu sözleri gönülden
söylemiyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s.)'e masallar okuyor, yalan dolan atını
sürüyorlardı. O merhametli, şefkatli Peygamber ancak gülümseyerek
"Peki" diyebildi. Onların hilelerini anlıyor, fakat yüzlerine
vurmuyorlardı. Allahu Teala, Peygamber'e:
- Bu habisleri dinleme, hile
yaptılar. Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir, diye bildirdi.
Münafıkların amacı ashabın
arasını bozmaktı. Şam'dan
Medine' ye bir Yahudi getirmek
niyetindeydiler. Yahudiler, o Şamlı yahudinin vaazından sarhoş olmuşlardı. Hz.
Peygamber (s.a.s.) o münafıklara:
- Şimdi savaşa gitmek için
hazırlık yapıyorum, savaştan sonra gelirim, dedi.
Böylece onları başından savdı.
Savaştan dönünce münafıklar tekrar gelip önceki vaadini hatırlattılar. Allahu
Teala (c.c.):
- Ey Peygamber, açıkça söyle, hainliklerini
açığa vur, diye emretti.
Hz. Peygamber (s.a.s.):
- Ey hilekârlar, susun da sırlarınızı
söylemeyeyim, deyip sırlarından bazısını açığa vurdu. Derhal halleri
kötüleşti. Elçileri:
- Haşa, haşa, demeye
başladılar. Her biri yemin ediyordu, çünkü yemin etmek yalancıların adetidir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) dedi
ki:
- Sizin yemininize mi
inanayım, Allah'ın yeminine mi?! Münafıklar tekrar:
- Allah'ın kitabı hakkı için,
o mescidi Allah rızası için kurduk. Bu hususta hiçbir hilemiz yoktur. Orada
ancak Allah'a ibadet edeceğiz.
Hz. Peygamber (s.a.s.) onlara:
- Şüphesiz siz yalan
söylüyorsunuz, dedi.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bu
şekilde vaadinden dönünce, sahabeden birisinin gönlüne inkar düşüncesi düştü:
- Peygamber böyle ak sakallı, koca koca
adamları utandırıyor. Nerde kerem, nerde ayıp örtmek, nerde haya? Hani
peygamberler yüz binlerce ayıbı örterlerdi, diye düşündü.
Ardından da, bu itiraz
yüzünden mahcup düşmemek için hemen gönlünden istiğfar etti. Münafık kişilerle
dost olmanın uğursuzluğu bu mümini de onlar gibi asileştirdi. Fakat içinden
şöyle yakardı:
- Ya Rabbi, beni bu halde
bırakma! Gönlüm elimde değil, yoksa gönlümü yakardım.
Bu düşünceyle uykuya daldı.
Rüyasında münafıkların mescidini hayvan pisliği ile dolu gördü. Mescidin
taşları fışkı içinde harap olmuştu, onlardan kara dumanlar tütüyordu. O
dumanlar onun boğazına girdi, boğazı yandı. O dumanın kokusundan uyandı. Hemen
yüzüstü kapanıp ağlamaya başladı.
Birçok sahabe o mescid
hakkında apaçık bir rüya gördü, bu şekilde o münafıkların maksatları meydana
çıktı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.):
- Onu yıkın, buyurdu,
süprüntülük, küllük yapın!
Mescidin sahipleri de mescid
gibi sahteydi. Tuzağa saçılan taneler cömertlik sayılmaz. Oltadaki lokma, ne
ihsandır ne de cömertlik!
Mevlana'dan Hikayeler Blog
Yorumlar
Yorum Gönder