Ağzına Yılan Kaçan Adam
Akıllı birisi, atına binmiş
gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak
üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu,
fakat yetişemedi.
Tutup o adama kırbacıyla
birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar
kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:
- Bunları ye, diye emretti.
- Beyim, dedi adam, ben sana
ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür. Sana çattığım
saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene. Dinsizler bile kimseye
sebepsiz böyle yapmazlar.
Bir yandan da lanetler okuyor,
beddua ediyordu:
- Ya Rabbi, cezasını sen ver,
diyordu.
Atlı ise onu dövüyor:
- Koş, diyordu.
Atlı adamı epeyce bir zaman
koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada
yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
- Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek
saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi
kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler
miydim?! Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya
başladın. Bağışla!
- Eğer ben biraz olsun sana
hali çıtlatsaydım derhal ödün patlardı, içindeki yılanı
bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen bana söverken
ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum.
İşte bu, akıllının
düşmanlığıdır. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir.
Peygamberler, halka içlerindeki yılanı göstermeye çalışır, insanlar ise onlara
kötü sözler söylerler, hali anlamazlar.
Mevlana'dan Hikayeler Blog
Yorumlar
Yorum Gönder