Dâvûd (a.s.) Zamanında Çalışmadan, Eziyet Çekmeden Helal Rızık Elde Etmek İsteyen Kişi Ve Duasının Kabul Olması
Birisi
Dâvûd (a.s.) zamanında her akıllı ve ahmak adamın yanında daima şöyle dua edip
dururdu:
“Ya Rabbi,
bana zahmetsiz, eziyetsiz bir rızık, bir servet ver. Beni tembel, hor, hakir,
ağır ve miskin yarattın. Ya Rabbi, senden zahmetsiz, eziyetsiz ve ummadığım bir
rızık istiyorum. Zaten istemekten başka bir şeye çalıştığım yok ki!”
Halk
onun bu sözlerine güler ve derlerdi ki:
“Bu
sersem ne söylüyor, yoksa birisi buna esrar mı yutturdu da aklını aldı.” derlerdi.
Birisi alaya alır, gülerek,
“Haydi
yürü, rızkın ulaştı, müjdeci geldi.” derken başka birisi,
“Sana
gelenden bize de hediye ver.” diye dalga geçerdi.
Bir
gün kuşluk vakti, adam dua edip dururken bir öküz koşup geldi, adamın kapısını
boynuzlayıp evinin avlusuna daldı. Adam da sıçrayıp öküzü kesti ve derisini
yüzdürmek için kasaba gitti. Öküzün sahibi durumu görüp:
“Ey
karanlıkta benim öküzümü aşıran, neden benim öküzümü kestin? Nerede senin
insafın?” diye çıkıştı. Adam ise;
“Ben,
Allah’tan rızık istiyordum. Bunun için gece-gündüz dua ediyordum. İşte duam
kabul oldu. Allah, bana bunu rızık
olarak verdi.” dediyse de öküzün sahibi hem adamı tokatladı, hem de onu çeke
çeke Dâvûd (a.s.)’ a götürüp davacı
oldu.
Davada
halk toplandı. Herkes öküz sahibinin tarafını tutuyordu.
Dâvûd
(a.s.) iki tarafın davasını dinledi ve adamın (öküzü kesenin) haksızlığına
karar verdi. Bunun üzerine adam secdeye kapanıp:
“Ey
benim yanıp yakıldığımı gören Allah’ım! Dâvûd (a.s.)’un gönlüne de o nuru ver.
Gönlüme saldığın ziyayı onun gönlüne de sal, ey ihsan sahibi Rabbim!” diye
yakardı.
Onun
bu niyazı Dâvûd (a.s.)’un gönlünü yerinden oynattı. Öküz sahibinden bir günlük
müsaade istedi ve halvete girip duaya yöneldi. Allah da bu işin gerçek yüzünü
ona bildirdi.
Ertesi
gün dava için divan kurulduğunda Dâvûd (a.s.) öküz sahibine,
“Bu davayı bırak, öküzü bu müslümana helal et
de git.” teklifinde bulununca öküz sahibi de davayı dinleyenler de bu kararı
zulüm olarak gördüler. Dâvûd (a.s.) ise,
“A
inatçı, bütün malını, mülkünü hemencecik ona bağışla. Yoksa bak, işin fena
olur, yaptığın zulüm ortaya çıkar.” diye ikaz etti. Öküzün sahibi buna da karşı
çıktı ve kabul etmedi Dâvûd (a.s.) üçüncü defa,
“Ey
bahtı körleşmiş adam, sen laf anlamaz mısın? Yürü, sen de çocukların da onun
kölesidir, karın da! Artık fazla söylenip durma.” dedi. Öküz sahibi Dâvûd (a.s.)’u
kınayıcı sözler söylüyor, halkta onu tasdik ediyordu. Bunun üzerine Dâvûd (a.s.)
halkı bir ovada, bir ağacın yanında toplayarak durumu şöyle açıkladı:
Öküz
sahibi, dua eden adamın babasının kölesiydi. Karısı da aynı adamın cariyesiydi.
Bu köle ve cariye birleşerek efendilerini bu ağacın altında kestiler. Onların
kendisini keseceklerini anlayan adam, onlara para verdi, vaadde bulundu,
yalvardı, ağladı. Ama dinlemediler. Adamı kestiler; vücudunu bir yere, başını
da, üzerinde katilin adı yazılı bulunan bıçakla birlikte ağacın yanına
gömdüler. Parasını ve malını gasp
ettiler.
Dâvûd
(a.s.)’un emriyle gösterilen yerler kazıldı. Öldürülenin cesedi, başı ve suç
aleti bıçak bulundu. Aynı bıçakla katil öldürülüp kısas yapıldı.
Hak
da bu şekilde yerini buldu.
Yorumlar
Yorum Gönder