Bakkal Ve Tûti
Bir bakkal vardı. Bu bakkal
yeşil, güzel sesli ve konuşan bir tûtiye sahipti. Kuş dükkanda bekçilik yapar,
müşterilere nükte ve latifeler söylerdi, insanlara hitap ederken insan gibi
konuşurdu, fakat tûti gibi ötme mahareti de bulunuyordu.
Bir gün bakkal evine gitti.
Ansızın bir kedi, fare tutmak için dükkana sıçradı. Can korkusuna kapılan tûti
dükkanın baş köşesinden bir tarafa kaçtı, bu arada gülyağı şişesini de devirdi.
Bir süre sonra dükkan sahibi
geldi, gönül huzuruyla geçti oturdu. Ne görsün, dükkan yağ içinde, elbisesi de
yağa bulaşmış durumda. Öfkeyle tûtinin başına vurdu. Tûtinin dili tutuldu,
başı kel oldu; artık sesi kesildi. Pişman olan bakkal ah etmeye, sakalını
yolmaya başladı.
- Elim kırılsaydı keşke! O
güzel sözlünün başına nasıl vurabildim?! diyordu.
Tûti yine konuşsun diye
yoksullara sadakalar dağıtıp durdu.
Aradan üç gün üç gece geçti.
Dükkan sahibi şaşkın ve ümitsiz, gam ve keder içinde oturur, "Bu kuş ne
zaman konuşacak acaba?" diye düşünüp dururken, ansızın dükkanın önünden,
tas dibi gibi tüysüz kafalı bir derviş geçti.
Tûti, hemen dile gelip adama
bağırdı:
- Ey kel, neden keller arasına
karıştın? Yoksa sen de gülyağı şişesi mi devirdin?
Bunu duyan halk gülmeye
başladı. Çünkü tûti, dervişi kendisi gibi sanmıştı.
Temiz zatların halini
seninkiyle bir tutma. Şir kelimesi hem aslan hem de süt anlamına gelir, ama
aslan nerde, süt nerde!
Çokları peygamberlerle
beraberlik iddiasında bulundular da "Siz de bizim gibisiniz" dediler.
Velileri de kendileri gibi sandılar.
Arının her iki türü de bir
yerden yedikleri halde birinden zehir, diğerinden bal meydana gelir.
sitene reklam koy ki hesabına çok para gelsin
YanıtlaSil