Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zünnun-ı Mısri'nin Deliliği

Resim
Zünnun-ı Mısri cezbeye kapılmıştı. Coşkunluğu onu yürekler acısı bir hale düşürmüştü. Halk onun bu haline tahammül edemez duruma geldi, onu tutup bağladılar. Onların zoruyla Zünnun hapsedildi.

Yola Diken Eken Adam

Resim
Tatlı sözlü fakat kötü huylu bir adam vardı. Yol üstüne çalı ek­mişti. Yoldan geçenler darılmaya, bu dikenli çalıları sökmesini söy­lemeye başladılar, fakat fayda etmedi. Çalılar gittikçe çoğalmakta, halkın ayağı, eli yüzü dikenlerden dolayı kanamaktaydı, insanların elbiseleri çalılara takılıp yırtılıyordu. Vali:           

Susuzun Suya Taş Atması

Resim
Bir ırmak kıyısında yüksek bir duvar bulunuyordu. Duvarın üs­tünde de suya hasret bir adam durmaktaydı. Duvar, suya ulaşması­na engel oluyordu. Adam ırmağa bir kerpiç parçası attı. Kerpicin su­ya düşerken çıkardığı ses hoşuna gitti. Bu yüzden kerpiçleri koparıp koparıp atmaya başladı. Su, lisan-ı hal ile:

Baykuşlar Arasındaki Doğan

Resim
Padişahlardan birinin bir doğanı vardı. Yolunu kaybeden bu do­ğan bir viraneye düşmüş, baykuşlar arasına katılmıştı. Padişahtan ayrı düşmesi yetmiyormuş gibi bir de baykuşların ezasıyla baş başa kalmıştı. Başına vuruyor, kanadını çekiştiriyorlardı. Kendi aralarında:

İki Köle

Resim
Bir padişah ucuza iki köle satın almıştı. Onlardan biriyle biraz konuştu. Onu anlayış sahibi, zeki ve tatlı sözlü buldu. Köle düşün­meden öyle sözler söylüyordu ki, başkaları belki beş yüz defa düşün­meden söyleyemezlerdi. Bunun üzerine padişah ikinci köleye de:

Firavun'un Şaşkınlığı

Resim
Firavun, kaderi değiştirmek, kazayı savuşturmak istiyordu. Ka­za da o hilekâra kıs kıs gülmekteydi.

"Şayet" Evî

Resim
Yabancı bir adam, oturmak için ev arıyordu. Bir dostu onu yıkık bir eve götürüp dedi ki:                                                                              - Şayet tavanı olsaydı, benim yanı başımda otururdun. Şayet bir odası daha olsaydı çoluk çocuğun rahatça sığardı.     

Eşeği Satılan Sûfi

Resim
Seyahat etmekte olan bir sûfi bir tekkeye konuk oldu. Eşeğini de kendi eliyle ahıra götürdü, suyunu ve yemini bizzat kendisi verdi.

Aslanı Öküz Sanan

Resim
Köylünün biri öküzünü ahıra bağlamıştı. Aslan ahıra girip ökü­zü yedi, geçip yerine oturdu. Köylü geceleyin ahıra gelip el yorda­mıyla öküzünü aramaya başladı. Öküzü sanarak aslana elini sürme­ye, sırtını okşamaya başladı. Aslan:

Ağlayan Zahid

Resim
Bir zahide, dünya meşgalesine dalmış bir dostu: - Az ağla ki gözün bozulmasın, dedi. Zahid, ona şöyle cevap verdi:

Borçlu Şeyh

Resim
Şeyhlerden Ahmed-i Hadraveyh cömertlikle tanınmıştı, bu yüz­den de daima borçluydu. Zenginlerden yüzlerce altın borç almış yoksullara dağıtmıştı. Borçla bir de tekke kurmuştu. Canını, malını ve tekkesini Allah (c.c.) uğrunda feda etmişti. Allah (c.c.) lütfuyla bor­cunu öderdi.

Padişahtan Kaçan Doğan

Resim
Padişahlardan birinin avlanırken kullandığı doğan kaçıp un ele­yen bir kocakarının çadırına sığındı. Kadın çocuklarına yemek yap­maya uğraşırken o güzel doğanı görünce tutup ayağını bağladı. Son­ra da kanatlarını ve tırnaklarını kesti. Yemesi için de önüne saman koydu:

Sûfinin Hayvanı

Resim
Sûfilerden biri seyahate çıkmıştı, bir gece bir tekkeye misafir ol­du. Merkebini ahıra bağladı, kendisi de dostlarıyla sofanın baş köşe­sine geçti oturdu, murakabeye daldı. Tekkedeki dervişlerin zikir ve murakabeleri sona erdikten sonra misafire yemek getirdiler. O za­man konuğun aklına hayvanı geldi. Hizmetçiye:

Hz. İsa (a.s.) Ve Yoldaşı

Resim
Ahmak bir adam Hz. İsa (a.s.) ile yoldaş oldu. Gözüne yol üstün­deki kemikler çarpınca:                                                                   - Ya İsa, dedi, ölüleri diriltmek için okuduğun ism-i azamı bana da öğret ki ben de okuyup kemiklere can vereyim, iyilik yapayım! Hz. İsa (a.s.):

Yılancının Duası

Resim
Hırsızın biri, bir yılan oynatıcısının yılanını çaldı. Aptallığından onu ganimet gibi görüyordu. Yılan onu soktu, adam ağlayıp inleye­rek öldü.

Hz. Ali (k.v.)'nin İhlası

Resim
Hz. Ali k.v. savaş sırasında düşmanını yere düşürdü, kılıcını çe­kip saldırdı. Bunun üzerine adam, Hz. Ali'nin yüzüne tükürdü, o da derhal kılıcını geri çekti. Düşmanı, buna şaşırdı: - Kılıcını neden indirdin, dedi, ne gördün ki beni öldürmekten vazgeçtin? - Ben seni Allah için öldürmek istiyordum, heva ve hevesim için değil. Senin yüzüme tükürmenden bana bir vesvese geldi, kılıcı giz­lemeyi uygun gördüm. Öyle bir hale gelmiştim ki savaşımın yarısı Allah (c.c.) içindi, yarısı da nefsim. Halbuki Allahu Teala'ya ibadette ortaklık olmaz. Bunun üzerine adam insafa gelip: - Seni zamanın en yüce insanı gördüm, dedi, bana kelime-i şehadeti söyle de Müslüman olayım. Onunla beraber akraba ve kavminden elli kişiye yakın kimse da­ha Müslüman oldu. Hilim kılıcı demir kılıçtan daha keskindir.                                      Nefsan öfke hükümdarlara bile hükümdarlık eder, fakat yüce  kişilere köledir.

Hz. Ömer (r.a.) Zamanındaki Yangın

Resim
Hz. Ömer (r.a.) zamanında Medine'de bir yangın çıktı. Taşlar bile kuru ağaç gibi yanmaktaydı. Evler ve binalar, hatta kuş yuvaları bi­le yanmaya başladı. Şehrin yarısı alevler içinde kaldı. Halk kovalar­la yangına su ve sirke döküyorlar, fakat alevler daha da büyüyordu. Ahali Hz. Ömer'in yanına gelip: - Yangın suyla sönmüyor, dediler.                                               - O yangın, dedi Hz. Ömer (r.a.), Allah'ın alametlerindendir. Sizin cimrilik ateşinizden bir parçadır. Suyu bırakın, yoksullara ekmek dağıtın! Halk: - Bizim kapılarımız yoksullara açık, dediler, cömert kişileriz.      - Siz fakirlere adet olduğu için yiyecek verdiniz, bunu Allah (c.c) için yapmadınız. Gösteriş ve övünme için cömertlik ediyorsunuz. Allah'tan korktuğunuz için değil. Herkes, kendi yakınlarına cömertlik eder, nadanlar da böylece bir iyilik yaptıklarını sanırlar.

Hz. Süleyman (a.s.)'ı Gören Genç

Resim
Gencin biri su kenarında balık tutan birisini gördü. - Bu, Süleyman (a.s.) olmalı, dedi, Süleyman (a.s.) ise neden yalnız ve gizlenmiş, değilse ona bu kadar nasıl benziyor? Gönlündeki bu şüphe devam etti durdu. Nihayet onun tahtında oturan cin yıkılıp gidince, Hz. Süleyman (a.s.) yüzüğünü yine parmağına taktı, cinleri yine emri altında etrafı­na topladı. Halk onu görmek için kapısına geldiler, genç de onların arasındaydı. Süleyman (a.s.)'ın yüzüğünü parmağında görünce gön­lündeki şüphe yok oldu. Şüphe, işin gizli kapalı olduğu zamandadır. Gayba ait şey açığa çıkınca şüphe ortadan kalkar. Gayba imanın fazileti, görünen şeye imana nispetle yüz kattır, iman ve ibadet şimdi makbuldür, ölüm­den sonra her şey açığa çıkınca inanmak faydasızdır. Mevlana'dan Hikayeler

Lokman (a.s.)'a Atılan İftira

Resim
Lokman (a.s.), bir köleydi. Efendisinin diğer köleleri tarafından hor ve hakir görülürdü. Efendi, meyve getirmeleri için kölelerini ba­ğa gönderdi. Köleler tamaha kapılıp, topladıkları meyveleri yediler. Sonra da efendilerine: - Lokman yedi, dediler. Efendi, Lokman (a.s.)'a surat ekşitti, soğuk bir tavır takındı. Lok­man (a.s.) bunun sebebini araştırdı, öğrenince dargın bir şekilde: - Ey efendi, dedi, hainler Allah'ın rızasını kazanamazlar, Hepimizi imtihan et, fazlasıyla sıcak su içir, ondan sonra bizi büyük bir sahrada yaya olarak koştur. Sen de atınla bizi takip et! O zaman ki­min ne yaptığını gör! Bunun üzerine efendi, kölelerine sıcak su içirdi. Köleler korku­larından içtiler. Sonra da onları kırlarda koşturmaya başladı. Niha­yet iyice yoruldular, kusmaya başladılar, içtikleri su yüzünden yedikleri bütün meyveler dışarı çıktı. Lokman (a.s.)'ın ağzından ise halis su geldi. Lokman (a.s.)'ın hikmeti bunu açığa çıkarırsa, her şeyi yaratan Allahu Teala&#

Zeyd Bin Harise (r.a.)

Resim
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir sabah Zeyd bin Harise (r.a.)'a: - Nasıl sabahladın, diye sordu. - Mümin bir kul olarak, diye cevap verdi Zeyd. - Bunun alameti nedir? - Gündüzleri susuz, geceleri uykusuz kaldım. - Peki bu sana nasıl bir anlayış kazandırdı, diye sordu Hz. Pey­gamber (s.a.s.) - İnsanları, dedi Zeyd, değirmendeki buğdayı arpadan ayırır gibi tanıyabiliyorum. Yılanla balık bana aşikar. Hemen simdi söyleye­yim mi, yoksa susayım mı? Hz. Peygamber (s.a.s.) dudağını ısırarak susmasını işaret etti. Fakat o devam etti; - Ey Allah'ın Resulü, sırları söyleyeyim de kıyameti koparayım mı? Halis altınla sahte parayı açıklayayım mı? Bu söylediklerim işaretlerden ibaret, daha açık söylerim ama Hz. Peygamberi incitmek­ten korkuyorum. Hz, Peygamber (s.a.s.) dedi ki: -  Kendine gel, fazla ileri gittin! Ayna kılıftan çıktı, aynayı koy­nuna koy! - Ezeli güneş hiç koltuğa sığar mı, diye karşılık verdi Zeyd. - Bir parmağım gözünün üstüne koydun mu, dedi Hz. Peyg

Bizanslı Ve Çinli Ressamlar

Resim
Çinliler ve Bizanslılar ressamlık konusunda iddialaştılar. Çinli­ler: - Biz daha mahir ressamlarız, dediler, - Hayır, biz daha üstünüz, diye karşılık verdi Bizanslılar. Çinli ve Bizanslı ressamlar yarışmak için hazırlandılar. Bizanslı­lar resim sanatında daha ileriydiler. Çinli ressamlar: -Bize özel bir oda verin, bir oda da sizin olsun, dediler. Kapıları karşı karşıya iki oda mevcuttu. Birini Çinliler, diğerini de Bizanslılar aldı. Çinliler yüz çeşit boya istediler, hükümdarın em­riyle onlara her sabah boya verilmekteydi. Bizanslılar ise boya iste­mediler, kapıyı kapayıp duvarı cilalamaya başladılar, saf ve berrak hale getirdiler. İki yüz renge boyanmaktansa renksizlik daha iyidir.                   Çinli ressamlar çok güzel bir resim yaptılar. Eserlerinden dolayı sevinmekteydiler. Hükümdar kapıdan girip yaptıkları resmi gördü, olağanüstü güzellikteydi. Ardından Bizanslı ressamların odasına gir­di. Bir Bizanslı ressam, karşı odayı görmeye engel olan perdeyi kal­dırdı

Sağırın Hasta Ziyareti

Resim
Sağır bir adama, komşusunun hasta olduğunu haber verdiler. Adam kendi kendisine: - Bu sağır kulakla hastanın sözlerini nasıl anlayacağım, dedi. Hele de hastalıktan sesi iyice yavaş çıkıyorsa. Fakat ziyaret etmek de lazım. Dudağını oynattığını görünce ne dediğini kıyas yoluyla düşü­nür anlarım. "Ey benim dertlere düşmüş dostum, nasılsın?" derim, o da tabi" ki, "iyiyim, çok şükür" diyecek. Ne yiyip içtiğini sorarım, mesela "mercimek çorbası" diye cevap verir, ben de "Afiyet olsun!" derim. Hangi hekime tedavi olduğunu sorarım, o da "filanca" der, ben de "Ayağı çok uğurludur, geldi mi işin tıkırında demektir. Onu biz de denedik, nereye vardıysa maksat hasıl oldu" diye karşılık veririm.                                                                                             Adam, kıyas yoluyla hazırladığı cevaplarım düşünerek hastanın hal ve hatırını sormaya gitti. - Nasılsın, dedi. - Öldüm, bittim. - Oh

Vahiy Katibinin Edepsizliği

Resim
Hz. Peygamber s.a.s.'in Hz. Osman'dan önce bir katibi vardı, vahyi yazmağa çalışırdı. Hz. Peygamber s.a.s. kendisine inen ayetle­ri okuyunca o hemen yazardı. Vahyin aydınlığı katibe vurunca gön­lünde bazı hikmetler doğmaya başladı. Peygamber Efendimiz s.a.s. de onun içine doğanları söylerdi. Bundan dolayı o katip kendi kendisine:                                                                                                  - Peygamber ne söylüyorsa aynısı benim de gönlüme doğuyor, demeye başladı. Bundan dolayı yoldan çıktı. Hem katiplikten ayrıldı, hem din­den. Kinlenip Hz. Peygamber s.a.s.'e ve dine düşman oldu. Hz. Peygamber s.a.s.: - Nur senden idiyse niçin şimdi kapkara kesildin, dedi, Eğer Hak ırmağının kaynağı olsaydın böyle bir kara suyun yolunu açmazdın. Katip, insanlar için şerefinin ayaklar altında çiğnenmemesi için ağzını kapadı, sustu, içten içe yanıp yakılıyor, fakat tövbe de etmiyordu. Allah, ar ve hayayı görünmez bir bağ yapmıştır. Nice ki

Hz. Yusuf (a.s.)'un Konuğu

Resim
Çok uzak diyarlardan gelen bir dostu Hz. Yusuf a misafir oldu.     Çocukluklarından beri birbirlerini tanımaktaydılar. Sohbet sırasın­da, Yusuf a.s.'a kardeşlerinin yaptıkları cefa ve hasetleri de konuşul­du. Yusuf a.s.: - Onların haset ve ezaları zincirdi, dedi, biz de aslandık, zinci­re vurulmuştuk. Allah'ın kaza ve kaderinden şikayetçi değiliz. - Kuyuda ve zindanda halin nasıldı, diye sordu konuğu.           - Ay, bedir halinden sonra küçülmeye başlar, görünmez hale gelir, fakat sonra yine önceki haline döner. Buğdayı toprak altına atar­lar, ama sonra ondan başaklar çıkar. Yusuf a.s. başından geçenleri anlattıktan sonra misafirine: - Bize hediye olarak ne getirdin, diye sordu. Onun böyle sorması hikmetten hali değildi. Dostları görmeye eli boş gidilmez. Cenabı Hak bile mahşerde kullarına kıyamet günü için ne hediye getirdiklerini sorar. Yiyip içmeyi, uyumayı azaltıp he­diye hazırlamak, seherlerde istiğfar etmek gerek. Getirdiği hediye sorulunca konuk, u

Kapıyı Çalan Dost

Resim
Bir adam, bir dostunun evine gelip kapısını çaldı. Dostu: - Kapıyı çalan kim, diye sordu. - Benim, dedi adam. - Git, burası ham kişinin yeri değil! Hamı ancak ayrılık ateşi pi­şirebilir. Adam çekip gitti, tam bir yıl ayrılık ateşiyle yandı. Sonra döndü geldi, dostunun evi etrafında dönmeye başladı. Ağzından edep dışı bir söz çıkmasın diye korku içinde kapıya yaklaştı, ürkerek çaldı. Dostu: - Kimdir o, diye sordu. - Ey dost, dedi adam, sensin. - Madem ki bensin, ey ben, gel içeri. Ev dar, iki kişiye yetmiyor. iğneye geçirilecek iplik iki tane olunca geçmez. Kendi varlığını yok say ki dosta ulaşasın!

Tilkinin Av Taksimi

Resim
Bir aslan, bir kurt ve bir tilki, avlanmak için dağlara çıktılar. Yardımlaşarak av hayvanlarını yakalamayı tasarlamışlardı. Birlikte o ge­niş kırlarda pek çok av tutmak niyetindeydiler. Aslan, onlarla beraber avlanmaktan utandığı halde yine de onla­ra yoldaş oldu. Onun gibi bir padişaha emrindeki askerler zahmetti, fakat "Toplulukta rahmet vardır" diyerek onlara katıldı. Kurt ve tilki aslanla birlikte dağlara çıktıklarında işleri yolunda  gitti, bir yaban öküzü, bir dağ keçisi ve bir de semiz tavsan yakala­dılar. Kan revan içindeki avlarını çekip ormana götürdüler. Kurt ve tilki, av taksiminde aslanla eşit olma tamahına kapıldı­lar. Aslan onların içinden geçenleri anladıysa da sustu, bir şey söy­lemedi. Kendi kendine: - Sizi gidi cimriler sizi, dedi, ben size gösteririm. Benim hükmüme razı olmuyor musunuz? Benim ihsan ve cömertliğim hakkında böyle mi düşünüyorsunuz? Kellelerinizi uçurmazsam bu hatanın ta kendisidir. Dünyayı sizin ayıbınızdan kurtarayım da görsünler.

Kazvinlinin Vücudundaki Dövme

Resim
Gövdelerine, kol ve omuzlarına, kendilerine zarar vermeden iğ­ne ile mavi dövmeler yaptırmak Kazvin halkının adetiydi. Bir Kazvinli, dövmecinin yanına gidip: - Bana bir dövme yap, fakat canımı acıtma, dedi. - Ne döveyim, diye sordu dövmeci. -  Bir kükremiş aslan resmi olsun, dedi Kazvinli. Talihim aslanınki gibi, onun için aslan resmi olsun. Dövmeyi iyi yapmaya çalış! - Vücudunun neresine döveyim? -İki omuzumun arasına.. Dövmeci işine başlayınca, saplanan iğnelerden Kazvinlinin sırtı acımaya başladı: - Aman usta, diye bağırdı, öldürdün beni! - Aslan yapmamı istemiştin ya, dedi dövmeci.                               - Neresinden başladın, diye sordu Kazvinli.                                - Kuyruğundan. - Aman, kuyruğunu bırak gitsin. Onun kuyruğu ile benim kuy­ruk sokumum sızladı, iğne yarasından bana fenalık geldi, varsın kuyruksuz olsun. Dövmeci, aslanın bir başka tarafını yapmaya başladı. Kazvinli yi­ne feryada başladı:                                 

Nahivci İle Kayıkçı

Resim
Arapça dilbilgisi ilminde derinleşmiş bir nahiv alimi bir kayığa binmişti. Bu kendini beğenmiş gramerci, gemiciye dönüp: - Sen hiç nahiv okudun mu, diye sordu. - Hayır, diye cevap verdi kayıkçı. Nahivci: - Ömrünün yarısı boşa gitmiş, dedi. Kayıkçı bu söze gücendi, gönlü kırıldı, fakat cevap vermedi sus­tu. Derken rüzgâr kayığı bir girdaba sürükledi. Kayıkçı o gramer ali­mine bağırdı: - Yüzmeyi biliyor musun? - Hayır, dedi nahivci. - Öyleyse bütün ömrün boşa gitmiş, çünkü kayık burada bata­cak. Burada mahiv bilgisi lazım, nahiv bilgisi değil. Eğer bunu bili­yorsan korkusuzca denize atla!

Hz. Süleyman (a.s.)'ın Duasının Hikmeti

Resim
Hz. Süleyman (a.s.) "Rabbi hebli" demişti. Yani Allahu Teala'nın o saltanat ve mülkü kendisinden başkasına vermesini istememişti. Ondan başkasına bu ihsanda bulunulmamasını niyaz etmişti. Bu hasede benzer, fakat değildir. O, saltanatta yüzlerce tehlike ve ziyan gördü. Dünya saltanatı, baştanbaşa baş korkusundan ibaret­tir. Baş korkusuyla din korkusu gibi bir imtihan daha olamaz. Bun­ları geçmek için Süleyman himmetli olmak gerek. O saltanatın dal­gası onca kuvvet ve kudretine rağmen Süleyman'ın bile nefesini ke­siyordu. Bu yüzden bütün cihan sahiplerine acıdı da şefaat etti: - Bu saltanatı kemal sahibi olana ver, dedi, kime bağışlarsan Sü­leyman odur. Yolun başındakine, kamil velinin yapaklarını taklit etmek caiz değildir. Helva hekime zarar vermez, ama hastayı harap eder. Soğuk, olmuş üzüme dokunmaz, fakat koruğu yakar. Çünkü koruk henüz kemale ermemiştir, yoldadır.

Hz. Salih (a.s.)'in Devesi

Resim
Salih (a.s.)'in devesi görünüşte deveydi, o zalim kavim, cehaletlerinden onu kestiler. Su için deveye düşman olduklarından kendileri mezara su ve ekmek oldular. Onlar Hakk'ın suyunu Hakk'ın deve­sinden esirgediler. Salih (a.s.)'in devesi, kötülerin helaki için tuzaktı. Allahu Teala'nın kahrı, devenin kanına diyet olarak onlardan bütün bir şehri aldı. O cahil kavim deveyi kesince Hz. Salih:                                - Madem ki bu işi yaptınız, dedi, üç gün sonra Allahu Tealâ’dan azap gelecek. Ondan üç gün sonra da başka bir afet gelecek, onun üç alameti olacak: Hepinizin yüzünün rengi değişecek, birbirinize bak­tığınızda yüzlerinizi başka başka renklerde göreceksiniz, ilk gün yüzleriniz safran gibi sararacak, ikinci gün erguvan gibi kızaracak, üçüncü günse tamamen kararacak. Ondan sonra da Allah'ın kahrı gelip çatacak. Eğer bu tehdit için delil isterseniz, devenin yavrusunu dağa doğru kovalayın, yakalayabilirseniz derdinize çare bulunur. Bunun üz